14 Ağustos 2012 Salı

Nedir Bu MİT-Emre Uslu Olayı?

( http://www.stargazete.com/politika/mit-cemaat-raporu-haberi-halki-kin-ve-dusmanliga-sevkediyor/haber-664515 )   Bu haberi polisci-cemaatçi (!) Emre Uslu'nun MİTçilikle (!) suçladığı Şükrü Küçükşahin'in http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21217083.asp yazısıyla birlikte değerlendirelim.Yazıda Şükrü Küçükşahin cemaat seçeneğini açık bırakıyor; üstü kapalı da olsa anlaşılır bir şekilde 'polis' seçeneğine işaret ediyor (aslında bu yazının temel dayanak noktası bu: bu cemaate sızmış 'polis-cemaat' unsurlarının ayrımını tam belirtmemesi, soru işareti olan...); Emre Uslu'nun ise tam da burada saldırması önemli; cemaatçi-polisçi takılan yazarlar 'MİTçi takılan' yazarlarla kavgayı bir huy haline getiriyorlar; yıpratma kampanyaları olabilir...    
  
 AK Parti,MİT-Polis,Cemaat 'çatışması' , ''MİT'le birlikte Ak Parti dikdatörlüğü (!) mü?''

Şükrü Küçükşahin'i pek benzetemedim yazının MİT'e verebileceği zarar yüzünden 'MİTçiye' -bu arada mitçi olsa nolur ki hepimiz 007 hayranıyız ama...- ; hem göstere göstere MİTçilik de yapılmaz ,hem de ise MİT'in açtığı dava ortada... bi de insanın aklına Savcı Sayan'ın ''Sıradışı'' programında biraz karikatürüze olsa da haklılık payı var olan;değindiği yukardakine kısmen benzeyen, mealen belirttiği durum geliyor: dış güçler Kılıçtaroğlunun kalitesiz muhalefetiyle meydanı AK Partiye bırakıyor; bununla onu dikdatörlükle suçlayıp Türkiye'de 'Arap Baharı' yapacaklar! Bunun yukardakine tersten benzeyen yönü Kılıçtaroğlunun bilerek yap(tırıl)ıyormuşçasına kendini, partisini rezil edip durması.Bu Ak Parti'ye sahte bir 'güç' sağlıyor...

Bu yukardaki Emre Uslu-Şükrü Küçükşahin zıtlaşması danışıklı dövüş olmasa bile kurumları birbirine düşürüp zarar vermesiyle zararlı...

Emre Uslu  ise peşine takılanlar yüzünden ortalığı velveleye vermesi durumu için Kazım Karabekir'in hayatına bir göz atsın... Kazım Karabekir vatanın selameti için gerçekten zalim mahluklarla vatanı yıpratacak bir şekilde mücadele vermemiştir... Taraf gazetesinde de aynı yıpratıcı üslup; eleştiri sonuna kadar yapılır, kimsenin bir şey demeye hakkı yok ama kendisinin operasyon sahası olması gündeminin yoğunluğuyla ispatlı ülkemizde yıpratıcı uslup en zararlısı; tabi kötü niyetli olmayanlar için söylüyorum...

10 Ağustos 2012 Cuma

‘Erken Modern Çağ’ın Denizlerdeki Hakimiyet Mücadelerinden Türkiye’ye Örnekler

Kitabın yazarları:
CHRISTER JÖRGENSEN, dokrora derecesini Londra University College’dan aldı.İsveç askeri tarihi uzmanı olan Jörgensen,2.Dünya Savaşı’na ilişkin,aralarında ‘’Rommel’’ ve ‘’Scandinavia during World War 2’’ gibi kitapların bulunduğu çeşitli eserlerin yazarıdır.
MICHAEL F. PAVKOVIÇ, doktorasınıManoa,Hawaii Üniversitesinde tamamladı.Hawaii Pasific Üniversitesi’nde tarih profesörü ve Diplomacy and Military Studies Programs müdürü oalrak hizmet vermektedir.Antik dönem askeri tarihi üzerine yayınlar yapmıştır.Basıma hazırlanan bir dünya savaş tarihi kitabı yazarları arasındadır.
ROB S. RICE, Amerikan Askeri Üniversitesinde antik ve modern deniz savaşları üzerine dersler vermektedir.’’Oxford Companion to American Military History’’ ve ‘’Fighting Techniques of the Ancient World’’ kitaplarında bölüm yazarlığı yapmıştır.
FREDERICK C. SCHNEID, North Carolina,High Point Üniversitesi’nde tarih profesörüdür.Doktora Tezini Avrupa askeri tarihi üzerine hazırladı.Avrupa askeri tarihine dair birçok kitabı olan Schneid,Society for Military History güney bölgesi müdürüdür.
CHRIS L. SCOOT, Royal Historycal Society ve Guild of Battlefield Guides üyesidir. British Commission for Military History ve Battlefield Trusts için dersler vermiştir.Askeri tarih konulu çeşitli kitaplar yazmış ve Battlefield dergisinde editörlük yapmıştır. Guild of Battlefield Guides’ın kurucularındandır. 

‘Erken Modern Çağ’ın Denizlerdeki Hakimiyet Mücadelerinden Türkiye’ye Örnekler
‘Dünya Savaş Tarihi ERKEN MODERN ÇAĞ’ kitabından aldığım bazı notlar ve günümüze uyarlanabilecek durumlar,örnekler;donanmaların,kurumların,yöneticilerin,fark yaratan teknolojilerin kombinasyonları;
İnebahtı Savaşın’da Venedik için,Syf 221-227 arası:
‘’…Venedik Cumhuriyeti,doğu ticaretinden nemalanarak devletin dizginlerini elinde tutan girişimci ailelerin uğradığı zararı daha fazla görmezden gelemezdi.Bu kez mesele diplomatik yollarla halledilecek cinsten değildi…’’
‘’…Venedik filosu bu kent devletinin şu ana değin tertip ettiği en büyük ve en muhteşem deniz filosuydu…’’
 ‘’…Venedik tekneleri,batı dünyasının en gelişkin ve en iyi yönetilen ,deyim yerindeyse,Batı aleminin  medar-ı iftiharı olan Venedik tershanesinde,Dante’nin cehennemine ilham kaynağı olan kazanlar ve binlerce işçinin emeğiyle inşa edilmişti.Serenissima(Venedik Cumhuriyeti’nin tarihi isimlerinden biri.Serenissima,Venedik,Ceneviz,Lucca,Sanmarino ve Lehistan-Litvanya Krallığı gibi,genel dış siyasetini ticaret üzerine inşa eden ve siyasi hegomanya mücadelelerinden uzak duran tarihi devletler için kullanılan bir tabirdi.)İnebahtı’da meydana gelecek nihai kapışma için,aylar öncesinden,işinin ehli uzmanların ve standart tekne uzmanların ve standart tekne aksamlarının kullanıldığı yüz gemilik bir filo kurmaya başlamıştı…’’
’…Dünya üzerinde başka hiçbir terhane,yeni nesil melez gemileri (silahlandırılmış mavnaları) bu süratte üretemezdi…’’
’…Zaferin üzerinden henüz bir nesil bile geçmemişti ki,yorgun Venedik,Osmanlılarla imzaladığı bir antlaşmayla Doğu Akdeniz sularında rakibinin egemenliğini kabul ettiğini duyurdu…’’(Venedik’in tarihe gömülmesinde Osmanlı yorgunluğunun etkisi büyüktür.A.B)
Çıkarımlar:
Devletin dizginlerini elinde tutan girişimci aileler bugün bizim sadece adı burjuva olan ‘burjuva ailelerimize’,dış menşeili beyaz türklerimize ne kadar da benziyor.İşini iyi yapmak, tavsiye ve danışma görevlerinden çok; vesayetçiliğiyle bilinen bürokrasimizi de andırıyor.Bir zamanlar ülkemiz de bu çevreler elinde oyuncaktı.Bu çevrelerin etkileri hala sürmekle beraber artık kısmen devletimizin ve seçkin olmayan çoğunluğun çıkarları ön planda.(Yani aslında AKP’nin bunlardan çekinmediği bunlarla işbirliği yapmadığı kadarıyla,İktidar şunu anlamalı günü kurtarma,’dengede tutma,dengeleri gözetme’ reflekskerini ‘Yeni Türkiye’ kaldırmaz!Bürokrasi freninden ayağını çekmesi iyiye doğru marjinal kararlar alması gerekmektedir.Bakın Yavuz Sultan Selim kalabalık bir orduyu Şah İsmail’in yakıp yıktığı Anadoluda gezdirmeyi riskli bulan –iaşe riski-  Osmanlı yüksek bürokrasisine ,vezirlerine ve orduda sebeb oldukları çatlak seslere, boyun eyseydi bırakın önemli bir zafer elde etmeyi, Çaldıran’a bile gidemeyecekti.Ya da mesela asker kral Büyük Friedrich’in  o kendisi için korkunç yılda savaşlarda aldığı marjinal kararlar olmasa bugünkü gibi bir Almanya bulabilirmiydik.Tarihteki örneklerden anlaşılacağı gibi devlet adamları korkusuzca gözü pek kararlar aldıklarında büyük başarılar elde etmiş,devletlerini kurtarmış ve ona önemli bir ivme kazandırmıştır.Türkiyenin ‘Yeni Türkiye’ye giden yolda ihtiyacı olan bu ‘ivmedir’   İktidarın korkmadan reformcu günlerine geri dönmesi gerekiyor.Gerçi koalisyonla eli kolu bağlı bir –kendinin de belirttiği üzere:’’Bana yeterli oyu vermediniz!’’ diyip icraat yapamamasından dert yanan- Erbakan örneği varken iktidarın oy kaybından korkması anlaşılabilir ama bu daha çok mücadele ettiği çevrelere benzetiyor kendisini;halkı hafife almasıyla…Hep sağduyulu olmuş olan halkımızın reformlara,lazım gelen marjinal icraatlara vereceği tepki daha çok oy olacaktır.)Ne mutlu bize ki bu çevrelerin kendi ikballeri ve dış güçlerin çıkarları sarmalında harcanıp duran Türkiye halkı ve devleti artık bu bahsedilen durumdan kurtulmaya doğru gidiyor.Dünyadaki trend de bu yöndedir.‘ABD Devletinin’ çıkardığı ya da en basitinden göz yumduğu ‘krizin’ küresel sermayeyi ‘ulus devletler’ karşısında zayıflattığı aşikardır.Koca devletin, 300 milyonluk halkın hatta dünyanın FED’in ve onu yöneten ailelerin elinde oyuncak olmasından kurtarılması gerekti…Bunları yazarkenki amacım ise sermaye düşmanlığı-liberalizm değil, ‘vahşi kapitalizm’ ve ’seçkincilik’tir.ABD ‘’ekonomideki korkunç rakamlara’’ rağmen iflas etmeden yoluna (hatta Arap Baharı adı altında oluşmasına yardım edilen sosyal patlamalarla;Çin ve Avrupa üzerinde sağladığı-sağlayacağı hegomanyasıyla bu rakamlara rağmen daha iyi) devam etmesini; siyasi hegomanya mücadelelerinden uzak durmamasına ve  bunu sağlayacak;ordusuna,’istihbaratına’,bürokrasisine;’’hard power’’,’’soft power’’ araçlarına borçludur.Yukardaki örnekten anlaşılacağı gibi siyasi mücadelelerden uzak durmuş devletler ‘para güç değil,güç paradır’ düsturuna nazire yaparcasına başarısısız olmuşlardır.Siyaseti bir kenara bırakan; Venedik te devletin dizginlerini elinde tutan ailelerin ticari çıkarları uğrunda Osmanlı karşısında yorulmasından dolayı yıkılmıştır.Tabi böyle bir devlet ne kadar devletse;çünkü benim devletten anladığım seçkinlerin değil çoğunluğun,halkının ve bunlarla ayrı tutulamayacağı için (önce insan düsturuyla tabiki;aksi takdirde bu sefer başka ‘seçkin’ zümrelere davet çıkarılır..) devletin kendi çıkarlarını koruyan bir yapıdır,ya da bu günlerde böyle birşeye rastlanılmasa bile en azından temennimdir, olması gerekendir.Anlaşılacağı üzere dünya siyasetinde yine halkımızın ve insanlığın çıkarları için aktif rol almaktan korkmamalıyız.’’Şurda ne işimiz var,şunla da küstük’’,’’Türkiye uçak gemisini napacak’’ ya da ‘’Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’’ vb. safsataları lütfen yukarıdakilerle birlikte düşünelim.Uçak gemisini maliyetli bulursanız; askeri casusluk,darbe rezaletleriyle çürüklüğünü kanıtlayan TSK’nın milyar nufuslu Çin’den katbekat fazla general sayısını,maaşlarını ve sayıştayın denetleyemediği bu kurumu sorgulamanızı istiyorum.Çarçur edilen paraların belki de daha azının bizi üstün bir duruma getirecek stratejik bir araca yatırılmasının kazancını ise ’maliyetle’ açıklayamıyorum…
‘’Orda ne işimiz var,burda ne işimiz var’’a kitaptan başka cevaplar da var,İnebahtının Şifrelerinden, Sayfa 221: ’’…Gelgelelim.1538’den bu yana (Preveze’den) köprünün altından çok sular akmıştı.Bir kere,Türkler artık sadece Avrupa’nın servetine karşı mücadele etmiyorlardı.Yeni Dünya’nın keşfi,altın ve gümüş başta olmak üzere,el değmedik uçsuz bucaksız arazilerin doğal kaynaklarının Avrupa’ya akması sonucunu doğurmuştu.Bu zenginliğin büyük kısmı,yarım adada Mağribilerle asırlarca boğuşup en sonunda mücadeleyi Kuzey Afrika sahillerine taşıyan,tecrübeli ve kudretli İspanyol ordusunun hazinesine gidiyordu...’’ ve İngilizlerin Dünya hakimiyetine giden yol;Sayda 228,Gravelines(1588) deniz savaşı anlatımında geçiyor:’’…İngilizlerin hikayesi farklıydı.İspanyollar ve portekizliler,Asya’ya uzanan ticaret yolları ve Güney Amerika’nın maden ve nadide matalarına çoktan el koymuşlardı;İngiliz tacirleri için, el değmedik zenginlik kapıları bulmak istiyorlarsa,uzak diyarlara yelken açmak dışında bir seçenek yoktu…’’Bu örneklerden günüzmüz Türkiyesi için çıkaracağımız sonuç ise şudur:Dünyada iddalı bir konuma gelmek için eski; komşularından bile uzak duran zihniyetten, örneklerdeki gibi bir zihniyete geçiş yapmamız gerekmektedir. Türkiye’nin ‘keşfi’ ise Afrikadır,petrol ve diğer hammadeleriyle komşuları ve yakın çevresidir.Stratejist Ömer Özkaya’nın belirttiği üzere gelecekte besinin öneminin artmasıyla Afrika’nın verimli toprakları değer kazanacak,Afrika yeni iş sahası ve maddiyatı kısmen yükselecek Afrika halkı sayesinde yeni bir pazar olacaktır.Önce insan düsturuyla,önce insanı kazanması gereken Türkiye (burda Türk okullarının üstlendiği misyon çok saygıdeğer) Afrika’nın nadir metallerinden ve Afrika pazarından, ABD iş birliğiyle; Çin ve Avrupa’nın Afrikadan uzak tutulmasıyla birlikte; fazlasıyla yararlanması gerekir.Burada petrolcü Bush’un tarihi ipek yoluna verdiği önemi hatırlatmak gerekir,Çin’le mücadelemiz bu yönde de olacaktır;Uzakdoğu için Türkiye; Ortadoğu ve Afrikayla arasında bir köprü-aracı mı olacak,rakabetinde üstün mü gelecek yoksa ABD-Türkiye-Rusya eksenli-dengeli modeli Çin ve Avrupa tasfiye mi edecek?Kılıçtaroğluna sorsanız Türkiye’nin ne işi vardı Somalide,tabi sonra kendisi de Kenya’ya gitmişti:Yeni Türkiye ise kalitesiz muhalefeti eleyecektir… 
Bunlar bir kenara Venedik’in ‘tershane kurumunun’ harikalığı,’standartlarının’ oluşu, başarı ve zafer arayışının bir ürünüdür…
Devletlerde üst yönetim ne kadar başarılı,geleceğe dair planlar ne kadar isabetli olursa olsun, bunları gerçekleşitirecek kurumların kalitesi işlerliği sonucu belirleyecektir:Devlet Bahçeli Kandilin imha edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor,bunun her seçenek gibi korkmadan tartışılaması gerekir, bunun dünyada örnekleri vardır ama 6 saat çatışan askerlerimize ambulansın TSK’nın helikopterinden önce ulaşması rezalet hadisesini(hani şu sisten gidemeyen helikopter(!)) hesaba hiç katmıyor.
Mahir Kaynak’ın Hangisi Belirleyicidir yazısının son paragrafı:’’MHP ABD ile birlikte olmayı uşaklık sayıyor,Rusya’yı hesaba bile katmıyor.Başka bir ülkeyle ittifaktan da söz etmiyor.Türkiye’nin tekbaşına günün şartlarına göre hareket edebileceğini ve gücümüzün buna yeteceğini düşünüyor.Kahramanlık ve vatanseverlik maddi bir desteğe ihtiyaç göstermeden hedefe ulaşmamızı sağlar diyor.Etkili bir güç olmak için ne ekonomik bir güce ne de bilimsel üstünlüğe gerek görmüyor.’’
 Tabi ekonomik bir gücün ve bilimsel üstünlüğün sağladığı kurumlara ve araçlara da…
İngilizlere Denizlerdeki üstünlüğü ve dolayısıyla tarihteki dünya üstünlüğünü açan basamaklardan:
Sayfa 228:’’…Drake ve rakip ‘deniz kurtları’,teknolojinin son nimetlerinden faydalanıyorlardı.İngilizler her ne kadar,her ne kadar,gelecekte denizlerde kuracakları tahakküm zihinlere böyle bir izlenim kazısa da denizcilik başarılarını öyle doğuştan getirdikleri yeteneklere borçlu değillerdi.Bilakis İngiliz tershaneleri,8.Henry saltanatında,o vakte değin görülmemiş büyüklükte ve güçte savaş gemilerinden bazılarını kazıklara yerleştirmekle meşguldüler.Üstelik bu yol hiç te pürüssüz değildi…(Mary Rose’nin batışı kastediliyor;bizim pek te alışık olmadığımız projelerde ısrar-takip bu açıdan önemli olsa gerek A.B)’’…8. Henry,ada topraklarında kendi ayakları üzerinde durabilen bir gemi ve silah imalatının alt yapısını kurabilmek için epeyce zaman ve para harcamıştı. ( ve bakalım bugün iktidarın yerli silah sanayi atılımına hangi kadrolar konacak… A.B)Krallığa davet edilen İtalyan ustalar(bu durumu ise kısmen bugün bay Kemalistlerin beğenmediği İran’ın teknolji transferleri-hırsızlığıyla/hırsızlık derken; bunu tüm dünya yapıyor!/ kendine nefes alacak alan açan İran’ın durumuna benzetebiliriz,Ömer Özkaya da bakın ne söylüyor: ‘’İran bu noktada çok ciddi bir örnektir.‘Ben kesinlikle bir F-16 ya da bir Fantom üretemem /F-15 taklidi uçaklarının olduğunu biliyoruz belirtmek istiyorum ama…A.B/ ,ama başka bir şey üretebilirim’ dedi ve oturdu, 2500-3000 kilometre menzilli füzeler üretti./ İşte bir stratejik aracın siyasetteki etkisi,sağladığı manevra alanları!/ A.B),babasının donanması için ilk büyük gemileri inşa etmişlerdi.Bu zanaatkarların oğulları,İngiliz meslektaşlarını yetiştirmekle kalmamış;savaş gemisi tasarımı ve bronz ve demir top dökümünde bunlarla rekabete girişmişlerdi.Deney ruhu (buradan TUBİTAK’a ve üniversitelere büyük görev düştüğünü anlaşılmalı ve onları hertürlü ideolojiden sıyırıp asıl görevleri olan AR-GE’ye yönlendirmeliyiz) ve denizlerde yayılma ,İngilizlere, sanatlarını tam bir zarafet seviyesine çıkararak,İspanyol teknelerinden birçok bakımdan üstün gemiler yapabilmelerine imkan tanıdı.Zaten bu durum Felipe’nin ‘’Yenilmez Armada’’sı karşısında onları zafere taşıyacak en önemli etken olacaktı.( ‘denizlerde yayılma’ ve ‘’Yıllar ilerledikçe,teknoloji taktikleri değil taktikler teknolojiyi belirlemeye başlamıştı’’  durumlarından çıkaracağımız ise;teknolojimizi geliştirip rahat siyaset yapabilme araçlarına sahip olmamız gerekmekte ve  TUBİTAK’ın ve üniversitelerimizin halkın meşrulaştırdığı siyasi otoritenin amaçları doğrultusunda; ona göre teknoloji üretip bilim yapması onun siyasetinin -dolayısıyla halkın tercihinin!- hizmetine girmesi gerekmektedir.Eski Türkiyedeki gibi ideolji ve dogma pompalayarak ‘seçkinlerin’ propogandasını yapmaması gerekmektedir.)
Şimdi de ‘fark yaratan’ silah arayışlarına bakalım…
Syf.227 Sir Walter Raleigh: ’’Denize hükmeden (bugüne uyarlarsak bugünün teknolojine ve bilimine hükmeden diyebiliriz) ticarete hükmeder;dünya ticaretine hükmeden dünyanın zenginliğine ve nihayet dünyanın kendisine hükmeder.’’
Syf. 229:’’…Drake,Frobisher,Howard ve diğerlerinin en büyük avantajlarından biri, üstün seyrü sefer yeteneklerinin yanı sıra,hemcinslerinden en az iki misli daha hızlı ateş açan hafif ve yer değiştirilebilir toplardı.Yenilikçi fikirler,cüsse ve maliyete meydan okuyordu.(Bu olayın önemini anlamak için Prof. Necmettin Erbakan’ın YouTube’den bulabileceğiniz ‘‘Erbakan Gizli Silahı Açıklıyor’’ videosunu izleyebilirsiniz.Yine kurumların-araçların, başarıdaki etkisini iyi bilerek atalarının yenilikçi arayışlarını aratmayan İngilizlerin çok yakın zamanda gerçekleştirdiği projeyi yıllar öncesinden söylüyor Erbakan.Postmodern darbeyle gitmek zorunda kalmasıydı belki bu projeyi/maliyeti ucuz ve hava sürtünmesi sıfıra yakın olan madenler sayesinde her türlü uçan araca kesin galip bir füze projesiydi/ onlardan önce Türkiye yapacaktı, kimbilir… A.B)İspanyol toplarının çoğunun attığı devasa taş gülleler,gerçekten de yıkıcı,ölüm saçan silahlardı;ama öte taraftan bunları üretmek,İngilizlerin ucuz ve balistik olarak üstün demir güllelerine kıyasla çok uzun zaman alıyordu.Dahası İngilizler,siyah barut kullanılan toplarda,bellibir noktadan sonra namlu uzunluğunun hiçbir fayda getirmedğini doğru hesaplamışlardı ’’ Konjektür tek başına yetmez.Teknolojiyi,bilimi,tekniği ‘keşfedip’ bu avantajlı olduğu kadar ucuz ve pratik durumları modern zaman Türkiyesine örnek alıp, uyarlayıp dünya sahnesine çıkmalıyız.
‘Fark yaratan’ silahların önemine dair örneklere devam edelim,Syf.234-235:’’…Yanıcı silahlar daha önceden gördüğümüz gibi,İnebahtı’da sahne almışlardı ve İspanyol Armadası’nın silah envarterinin önemli bir bölümünü oluşturuyorlardı.İngilizlerin ele avuca sığmayan teknelerini yakalamaya muvaffak olsalar,düşman gemilerini yine yanıcı kireç dolu çömlekler ve ‘bomba’ kıvılcım ve bilyelere boğacaklardı.Rodos gemileri en az iki milenyum evvel,düşman teknelerine mahmuzları üzerinden kızarmış yağ dolu çömlekler fırlatmışlar;Bizanslılar,Konstantinapolis’e yönelen nice taaruzu Rum ateşi yardımıyla püskürtmüşlerdi.Büyük İskender’in M.Ö 332’de,Sur şehri etrafında inşaa ettirdiğikuşatma yapıları,tutuşucu ve yanıcı silahlar taradından tahrip edilmişti.(Malta Kuşatması’nda bu tür silahlar çok şehit vermemize neden olmuştu.A.B)Uzun lafın kısası,İngilizlerin kullanmayı planladıkları silah yeni bir şey değildi.
Ateş Gemileri
Ateş gemileri,20. yüzyıla değin bilinçli olarak yönlendirilebilen,güdümlü tek silahtı.Bu sıfatı haketmesinin sebebi,mürettebatın,yanar vaziyette düşmanın üzerine sürdükleri patlamaya hazır teknekleri,sandallara binip kaçmaya başlayavcakları son ana değin terk etmemeleriydi.Ateş gemileri,İspanyolların ödünü patlatıyordu;ne de olsa bu silahla ilgili hoş hatıraları yoktu.Bundan dört sene evvel Giambelli isimli İtalyan ‘Antwerp’in Cehennem Ateşlerini’ ordularının üzerine yolladığında,İspnyollar dehşetengiz bir kayıpla sarsılmışlardı.Ateş,sayaç vaya temasla infilak eden bu cehennem silahları,akıntya bırakılıp kuşatmacı İspanyolların arasına salındıklarında,yüzlerce askerin telef olmasına sebeb olmuşlardı…’’
 Syf.230: ‘’…Gravelines Savaşı’nda Lort Howard’ın en kötü sekiz gemisini seçip ateş gemisine çevirmesi,İngiliz tarihinin en karlı askeri harcaması olarak kabul edilir…’’
 Fark yaratan silahlar,pratik ucuz çözümler-icatlar;yorum sizin…
İngilizlerle İspanyolların dünyadaki prestijleri açısından yerdeğiştirmesini sağlayan, Britanya’yı istiladan koruyan, devletlerin geleceğinide önemli etkileri olması açısından;kurumları-araçları ve bunların kalitesini-niteliğini irdeleyecek örneklerle bitirelim
Syf.236: ‘’Onlardan daha süratli oluşumuz,çevikliğiğmiz … İspanyol gemilerinden daha fazla top taşımamız … onların tek bir atışına karşı toplarımızı iki kere ateşlememiz – daha iyi topçularımızın olması.’’  İngiliz kaptan Nicholas Gorgas.
Syf.250:’’…İngiliz bahriye nezareti katibi ve aynı nezaretin marifetli sivil yöneticisi Samuel Pepys,kaleme aldığı günlüğünde,İngiliz donanmasını günün birinde Felemenkliler ve Fransızlarınkinin üstüne taşıyacak teknolojik,taktik ve bürokratik temellerin atıldığı vakitlerde,İngiliz denizcilik sisteminin işleyişine dair mükemmel bir kesit sunar…’’
Osmanlının ‘altın çağı’nda da batılı gezginlerin hatıratlarında Osmanlı bürokrasisinden hayranlıkla sözettiğini de biliyoruz zaten…
İspanyol Armadası İkinci Felipe’nin’’İspanyolların nesiller boyu devam eden mücadeleye getirdiği bitmez tükenmez imparatorluk kaynakları ve organizasyon ve planlama kabiliyetleri özlem ve hedefleri altında kalmayan bir kral’’ olmasına ve’’dimağları zorlayan mevcuduna rağmen’’ İngiliz ateş gücüne,hızına,pratikliğine ve nefer kalitesine (bakın insanlığın tarihi moderniteye o kadar da uzak değil, burdan ise;’nefer kalitesinden’ profesyonel ordunun önemi hakkında dersler çıkarabiliriz…)  karşı yenik düşmüştür.Yönetim nekadar kaliteli olursa olsun başarının anahtarı kurumlardır.Çürümüş yapı ve kurumlarımızın baştan sona yenilenmesi gerekmektedir;zihniyeti,yapısı,niceliği,niteliği; her şeyiyle…
Galipleri analiz etmeye çalıştık.O zamanın devletlerini ve kurumlarını besleyen,onları başarıya götüren; altın,gümüş,yeni pazarlarda hakimiyet,nadide metalar ve bunlara ulaşmayı sağlayacak araçlar olan;aktif,akıllı siyaset,fark yaratacak,üstünlük sağlayacak teknoloji,teknik ve bilimdi. Bugüne baktığımızda şartların çok ta değişmediğini görüyoruz.Türkiye’yi başarıya götürecek olan ‘keşif’ ise yakın çevresindeki ve Afrika ülkeler hammaddeleri,nadir madenleri ve pazarlarıdır.Bunları gerçekleştirirken ise hiç te ‘emperyalist’ olmaya ve batı gibi o ülkelere zulüm yapmaya gerek yoktur;büyük olmaya korkacak hiçbir sebebimiz yoktur,hatta medeniyetimizin ‘modernite’ kıskacındaki insanlığın acilen yardımına koşması gerekmektedir…