21 Eylül 2012 Cuma

OSMANLI'YI FATİH'İN TOPUNU TAKAS ETMESİ YIKTI

''fatih dönemine ait olduğu kesin olarak bilinen tek top, üzerindeki kitabeye göre, recep 868 (mart 1464) tarihinde ali usta tarafından dökülmüş olup halen ingiltere'nin portsmounth şehri yakınlarındaki fort nelson müzesi'nde sergilenmektedir. teknoloji tarihçileri bu topun çağının çok ilerisinde bir teknikle hazırlandığını ve dönemine göre mükemmel bir silah olduğunu belirtiyorlar. ayrıca olağan üstü bir yapılışta olup topu ve kalıpları yapan ustanınson derece yetenekli ve iyibir teknoloji bilgisine sahip olduğunu ifade ediyorlar.

askeri tarihçiler, ingiltere'deki topunson derece hassa bir çalışma sonucunda üretildiğini, 60 cm. çapındaki bir topun birbirne vidalanabilmesi için yüksek mekanik bilgisive ayarı gerektiğini, her iki tarafın da aynı hassaslıkta döküldükten sonra ancak birbirine vidalanabileceğini, vida ve somun kısmı arasında hiçbir şekilde boşluk kalmamasının çok mühim olduğunu belirtiyorlar. uzmanlar, dişlilerin arasında boşluk kalması durumundabarutun ateşlendikten sonra patlamasıyla ortaya çıkan gazın bu arada dışarıya çıkabileceğini ve güllenin gücünüazaltacağını ya da bazen topun kendisinin infilakına sebep olacağını ifade ediyorlar. (bizde askeri tarihçi var mı,bilmiyorum. ama eminim ki bu 'ulaşılmaz' ifadeler olsa olsa batı tarihçilerinindir. şöyle: şimdi söyleyeceklerim topun ve ustanın kalitesini düşürmez ama; insalığın çok eski bir medeniyet tarihinin olduğunu anadolu, islam, fars medeniyetlerinden ve o zamanlardan 1464'e kadar bizim coğrafyada ve dünyanın bir çok yerinde medeniyetlerin modern zamanlara taş çıkaracak teknolojileri, ''alternatif tıpları'', batıda en fazla garnizon-'city'olabilen yerleşim yerlerini kat kat katlayan şehirleri vs. bir medeniyetlerinin geliştiğini belirmek zorundayım. top çağın elbette ilerisindedir ancak bu cengaveri bizi medeniyetimizden koparmak için bizden mutlaka ama mutlaka almayı ,müstemlekeler nazırlığında planlayarak, dünyada ancak -bugün bile sadece bir 'medeniyet' olabilmiş- avrupa milletlerinden; ingilizler yapardı... anlatım tam karşılamadı, ama fikri verebildiğimi düşünüyorum... a.b.)

avrupalıların her zaman dikkatini çeken ve uzun yıllar kilidbahir kalesinde, çanakkale boğazı'nı geçmeye kalkan düşman gemilerine karşı kullanılan bu top, 1807 yılında boğaz'ıgeçmek üzere gelen ingiliz sir james duckworth'un kumandasındaki donanmaya karşı kullanılmıştı. bu esnada ingiliz kumandanların dikkatini çekmiş, topun ingilterye alınabilmesi için diplomatik girişimlerde bulunmuşlardı. londra'daki the foundation of the royal artillery institution'ın sorumlusu genral sir henry lefroy, 1855'te kırım savaşı sebebi geldiği çanakkale'de bu efsanevi topu görmüş ve ingiltere'nin istanbuldaki konsolosu mr. calvert'ten topun alınmasını istemişti

mr. calvert 1857 yılında bab-ı ali'ye bir mektup yazmış ve bu topu istediklerini ifade etmiştir. ancak bab-i ali bu isteğe olumsuz cevap vermek yerine, sanat değeri yüksek geç tarihli bir başka top teklif etmiştir.. lefroy, 2 parçalı topun alınmasından vazgeçmemiş ve hurda değeri olarak bab-ı ali'ye o zaman içinçok yüksek bir meblağolan 1100 sterlin teklif etmişse de hazine tarafından kabul edilmemiştir.

avrupanın en önemli topu
ancak lefroy'un teklifi tamamen göz ardı edilmemiş ve para yerine biri 25 cm., diğeri 20 cm. armstrong tipi top ile 2 parçalı topun ingiizlerler takas edilmesi uzun müzakereler sonucunda kabul edilmiştir.''

''bu eşsiz topun ülkemize geri getirilmesi için tarafımızdan yapılan çalışmalardan, top osmanlı sultanı tarafından hediye olarak verildiği için maalesef sonuç alınamamıştır. ancak bugünkü ingilizlerin de topa gereken önemi vermediklerini görüyoruz. (sacaba gerçekten ingilizler daha sinsileşmedi de; norman stone'nin belirtiği gibi ''...2012'de ise bunlarla mukaese edilebilecekbirileri ya da birşeyler yok'' mu? gene de dikkat!) öyleyse topumuzu geri istiyoruz diyelim hep beraber!'' doç. dr., fatih üniversitesi fen-edebiyat fakültesi felsefe bölümü öğretim üyesi salim aydüz; derin tarih sayı 6 eylül 2012 syf. 92-93

osmanlıya kıyasıya saldıranlar yüzünden hiç içten bir osmanlı eleştirisi yapmamıştım. şimdi yapıyorum: bu 'top' (maneviyat, medeniyet, osmanlı) satma olayı kabul edilebilir değil. işte osmanlıyı bu yıktı: kendine güveninden, başarılardan gelen sebeplerden dolayı zaferi 'ayrıntılarda' aramadı. oysaki bu 'top' 'ayrıntısı' jön türkleri, enver felaketini ve onun orduyu-osmanlının geleceğini almanlara 'emanet' etmesine sebep oldu...

ve bugünkü ingilizler gereken önemi vermiyor, ancak tek tırnaklı bir medeniyet oldukları için haketmiyorlar da biz çok mu hakediyoruz. biz: erbakan'ın; ''allah'ın teknoloji nimetiyle kendini gelişmiş zanneden ülkeleri yakalama'' düsturlu hava sürtünmesi sıfıra yakın füze projesini ona yaptığımız post modern darbeyle (ya da darbeyi engelleyemedik; her türlü suçluyuz!) sabote edip ingilizlerin bziden önce yapmasına neden olan biz...

1. dünya savaşında osmanlı ordusu ve askerinin gücü

1. dünya savaşı'nda osmanlı ordusu, bu büyük ve birçok cephedeki savaşı alnının akıyla atlatacak kadar güçlüdür...
genel yanlış algıyla zannedildiği gibi batı karşısında korkunç bir ezikliği asla yoktur. hatta osmanlı'nın 'çöküş dönemi' diye hatalı bir adlandırma yaptığımız çöükş döneminde bile bu böyle değildir; osmnalı'nın ingilizlerle bozuşmasının ardından almanlara yaklaşmasıyla orduya yıllar yılı süren bir alman modeli aşılama süreci başlamıştır. alman askeri müfredatı hannibal'in müthiş askeri sanatını örnek alır; kuşatma tekniklerini bu düsturda uygular. (alman modelinin muhteşemliği diye kesin bir şey de yoktur ama osmanlı yapması gerekeni; düşmanının silahıyla silahlanmayı ve ona cevap verebileceğini düşündüğü düstur'u uyguluyor...) Ani hucüm, siper kazma, menşei osmanlıya ait; balkan savaşlarında ve birinci dünya savaşında kullanılmış, ikinci dünya savaşında tüm devletler tarafından taklit edilmiş ''üçlü alay sistemi'' , osmanlı askerinin -üzerinde özenle durulan- tüfek nişancışığı, osmanlı kurmay subaylarının çok iyi yetiştirilmiş uzman askerler olması, anadolu insanının gücü-dayanıklılığı ve bunun üstüne çok hızlı bir şekilde seferberliğe hazırlanması (bu da profesyonelliğin ve kalitenin göstergesidir) osmanlı ordusunun bu büyük savaştan alnının akıyla çıkamsını sağlıyor... savaşın ilk zamanlarında ingilizlerin osmanlının isteksiz ve tecrübesiz arap askerlerine karşı kazandığı kolay zaferler onların osmanlıya ve ordusuna karşı hatalı (bugün de bizim ersmi ideolojinin yediği halt) sosyal darwinist yaklaşım daha da pekişiyor ve onları çanakkalede ve kutü'l ammare'de felakete sürüklüyor...

oysa o yıllar bir ingiliz ast subaylarının (uzman ''nco'' kadrosu bir eşi dünyada yok denir bugün bile; osmanlı ordusu işte böyle bir dünya evinin muhteşem ordusunu felaketlere sürükleyecek kadar güçlüydü...

çanakkalede ise (mucizeler peygamberler devrinde mi kaldı bilmiyorum ama galiba) mucizelere bağlanan zaferimizn şifreleride işte bu bahsettiklerimde gizlidir; sanıyorum çanakkalede mucizelerden çok osmanlı kurumsal devletinin yıllardan gelen kalitesi ve kendini yenileme kabiliyeti vardır: yıllardır oturmuş alman modeli, boğazlar için alınmış ağır toplar, osmanlı subaylarının kurmay zekaları ve erlerimizn kalietsi, dayanıklılığı...

bizi 'ağlatan' müttefik zırlılarının mayınlara çarpıp hezimete uğraması olayının arkasında da osmanlı subaylarının harika bir icraatı mevcuttur; mayınlar boğaza paralel olaark döşenir, bunun yanında bir mayın hattı kıyıya yakın ve boğaza dik olarak döşenir. paralel mayınlardan kaçan düşman zırhlılarını gafil avlayan bu hattır...

ilahi müdehaleler hayatın her noktasında elbette vardır fakat osmanlı tarihindeki bu çarpıtmalar bizi tarihimizden koparır ve bir imparatorluk tecrübesinden ancek çok az bir verimle faydalanmamıza sebep olur...

evet osmanlı ordusu bu büyük savaştan alnının akıyla çıktı. osmanlıyı yıkıma götüren süreç ise ilk diktatörümüz enver paşanın yüksek stratejideki beceriksizliği oldu: osmanlı askeri çıkarlarıyla hiç alaksı olmayan galiçyaya ordular gönderdi, iki defa iranı işgal etmeye kalktı, ruslar karşısında osmanlıya asker ve zaman kaybettiren büyük bir kumar oynadı (ve bu sarıkamış değildir; sarıkamış hiç sikayet etmeyen erlerimizizn karda 75 km'lik yürüyüşüyle gücünü ve iyi hazırlandığını ispatlayan, neredeyse başarılı olacak bir harekattı. kayıp ise zannedildiği gibi 90.000 değil 30.000 di) ve orduyu hardacadı. ancak buna rağmen tümenler ve ordunun komuta kademesi bozulmadı ve bu savaşta iyice pişen uzman kurmaylar ve ordu istiklal savaşında başarılara imza attı...

kaynak: sık sık bu kaynaktan örnek veririm beni mazur görün ama bize herşeyler özellikle yanlış öğretildiği için sadece bir kitapla tarihimiz hakkında bize öğretilen birçok yanlışı keşfedebiliyorsunuz; ''dünya savaş tarihi 1. dünya savaşında osmanlı / edward j. ericson''. kitap güvenilirliğini savaşa bir avrupalı-sosyal darwinist bakış açısından bağımsızlığıyla ve yazarın işindeki uzmanlığından alıyor...

5 Eylül 2012 Çarşamba

Emre Uslu’nun ‘’Kürt sorunu biter mi? (2)’’ Yazısına Cevap

'Network' kavramı önemli olabilir ama Türkiye'deki hiç bir sorun batıyla ,tam olarak, örneklenip sağlanamaz, devlet, coğrafyra, insanlar, medeniyet, anlayış çok farklı çünkü...  ''Kürt meselesini çözme iradesini gösteren bir siyasi ortamda pkk savaş etse bile toplumsal desteğini yitirir'' demokratikleşmedeki amaç zaten pkknın marjinal olduğunu ortaya koymak olacaktır; bizdeki Allah korkusu ve vicdan ‘post modern insan haklarından’ daha esaslıdır, İskoçlar gibi silah kullanmadan neredeyse bağımsızlık örneği varken pkk kadük kalacaktır; ancak iskoç örneğini değerlendirirken yine ülkemize özgü şartları göz önünde bulundurmak gerekecektir; Kürtler’de İskoçlar’daki gibi ayrılmak fikri büyük yankı bulmayacaktır, hem İstanbulda hem Diyarbakırda evi bulunan kürtler; mesela bunlar için ayrılık fikri kabul edilebilir değil, ya da diğer akıllı çoğunluk için de İstanbuldan, batıdaki hastanelerden, yaşamdan, üniversitelerden; Türkiye'den vazgeçip İran, Irak ve Suriyeyle ve pkk çetesiyle başbaşa kalmak fikri hiç te hoş değil...
Bir filimle ',Cesur Yürek', İskoçler neredeyse bağımsız olabilecek bir hale geliyor, aynı 'küreselleşme' bilgiye, insana, bir yere, bir mala kolay ulaşma Kürtleri Türkiye'ye sıkıca bağlıyor; ülkenin ve insanların kendilerine has şartları, coğrafya, medeniyet...
İşte bu yüzden; toprakları iyi bilen İngilizler için Osmanlıyı yendikten onu medeniyetinden kopararak yapılandırmak, ona yön vermenin tek şartıydı...

4 Eylül 2012 Salı

PKK MESLESİ ASLINDA AFRİKA MESELESİ

Ülkemizin kronik sorunları malumunuz; Ermeni sınırı, Yunaniztan ve diğer komşularımızla -aslında zaman zaman ‘idolojik zıtlık’tan çıkıp pragmatikleşmesiyle; zaten bazı güçlerin pragmatik oyunları olan - ‘ideollojik’ çatışmalarımız…
Bu zaman zaman pragmatikliğe kaçan durum örnek olarak mesela; Suriye’nin ve İran’ın, pkkya verdiği destek görüntüsünde, daha büyük güçlerin ülkemizi kronik sorunlarına boğması…
İran’nın pragmatik tikleriyle; pkkya verdiği kendi çapında destek, bize ‘’attğı kazıklar’’ vs. uzun vadede onların zararına ve İran aslında kendi kuyusunu kazıyor. Dünya’nın elinden İran’ı Türkiye ve Brezilya kurtarmıştı oysaki ve Arap Baharı’nın İran’ı ne kadar vuracağı bile, Mahir Kaynak’ın değişiyle İstinat noktası, Türkiye’ye bağlı. İran işgüzarlıklarıyla, Türkiye karşısında yaptığı pragmatik tikleriyle akıntıya karşı kürek çekiyor; konjektörün ve zamanın arkasında olduğu Türkiye’yi nakavt edebileceğini sanıyor.Oysa geleceğini kısa vadeli çıkarlarına satmayıp Türkiye gibi işbirliğine yanaşsa hem Türkiye hem İran büyük kazançlar elde etmiş olacak; tıpkı şimdiki Almanya ile Rusya yakınlaşması gibi. Almanya’nın bu duruma benzerliği şurda: Almanya Rusya’ya hatta hiçbir devlete karşı pragmatik davranmayıp bölgeseden ziyade küresel oynayıp Rusya’ya yakınlaşıyor; tabi bunu yeni Türkiye’nin oluşmasını önlemek, rakibini frenlemek için yapıyor. İşte tam da burada İran bahsettiğim tavrıyla Türkiye’nin küresel rakiplerine perde oluyor, bununla birlikte burada İran kendi kuyusunu kazıp  ilerki zamanlarda-uzun vadede bizi ABD ile bölgesel anlamda daha çok karşı karşıya getirmeye zemin hazırlıyor…
Suriye’nin içerde büyük sorunlar varken pkkyı kullanarak Türkiye’yi karşısına alması mümkün mü? Suriye’nin bu yolla kendini kendini Türkiye sayesinde meşrulaştırmak bununla da kendini kurtarmak istediğini söyleyenler var ama oysa Suriye’ye ne Türkiye ne de dünyadan başka bir devlet şimdilik müdehale edemiyor. Anlatmak istediğim Suriye neden olabilecek bir müdehaleyi erkene çeksin? Ya da cevabını aradığm: İran’ın bu pragmatik tiklerinin arkasına komşularımızdan daha büyük güçler mi saklanıyor?
ABD, istinat noktası Türkiye, Rusya dengesine karşı Derin Avrupa (daha çok Almanya) ve Çin     
ABD’nin Avrupa’yı ve Çin’i Enerji yollarından geleceğin iş merkezi Afrika’dan uzak tutmaya çaılştığı gerçeğini biliyoruz ve bunu sağlamak için küresel müttefik ( bölgesel anlamda olmayabilir ama ve buna dikkat ediyoruz; mesela tikli komşumuz İran’a sabır gösterip iş birliği yapmaya çalışıyoruz; yapmazlarsa kendi zararlarına…) Türkiye’ye ve kullanışlı düşmanı Rusya bloğuna muhtaç olduğunu…
Almanya işte tam da bu yüzden yeni Türkiye’yi asla istemiyor. Yeni Türkiye: Osmanlı hinterlantını kullanan ve bununla Çin ve Almanya’nın önüne set çeken bir siyaset…
Tabi biz düşmanın büyüğünü komşularızmızda değil de daha uzakta , Emre Uslu ve onun MİT’çi diye yaftalağı Sabah Gazetesi çalışanları arasında danışıklı dövüşe benzer atışmalarında aradığımız zaman.Emre Uslu’yu sevmem; 10 kere devletimin bir kurumuna sövüp bir kere bu MİT’in iyiliği için diyen adamı sevmek zorunda değilim. Sabah Gazetesi çalışanları ise yanlış yönlendiriliyor olabilir diye düşünüyorum; MİT’çi gibi gözükerek Emre Uslu’ya ve –özellikle dikkat edin- ,şunu diyip, ‘’Türkiye’de yakalanan İranlı ajanların pkk ile görüntüleri ortaya çıktı. Mit sabahtaki itlerini Emre uslunun üzerine tekrar saldi. Ne tesadüf’’ diyerek Alman sevindiren Mehmet Baransu’ya malzeme çıkararak…
Evet pkknın bitmeyişinin sebebini idelojik prangalarından kurtulamayan beyinlerimizde, pragmatik İranla asla olmaz;Ermeniler Azeri topraklarından çekilmeden asla sınır açılmaz gibi vs. ön yargılarımızda aramalıyız; Alman-Azeri*-İsrail sıkıfıkılığında, Azerbeycan’ın Türk dizilerini yasaklamasında aramalıyız, açılamayan Ermeni sınırında aramalıyız. Şu ön yargılarımızda aramalıyız: ‘’molla, pragmatik ve bize zararlı –ki uzun vadede hiç te öyle değil- İran’’, ‘’Ağrı’da Doğu Anadolu’da gözü olan Ermenistan’’, ‘’Hatay’ı kendi haritasında göstern Suriye’’de, zaten bu sorunlar çözülmesin diye kullanılan pkkda…
Ve bu önyargılarımızı kullanıp yeni Türkiyenin önünü kesmek amacıyla deli  komşularımızın arkasına saklanan Almanya’da …
Ne Yapılmalı?
Büyük güçler tarafından kendisine asla verilmeyecek şeylerin hayliyle kendisine Azeri halkına ve Türkiye’ye zarar veren Ermenistan ne yapılıp edilip ikna edilmeli…
Mesela dağılan AB’den, batmış ,Yunanistan’ın idolojik saplantılarına rağmen,  Yunanistan ve İtalya’yı kurtarıp onlarla işbirlğine giderek küresel çapta etkili bir ‘model’ kurulabilir…
Mesela ‘tikli İranı’ yine badirelerinden kurtarıp ona sabırla, gerektiği zaman da ‘ısırganca’ yaklaşılabilir, verilebilecek birçok örnek var; yani Osmanlı hinterlantına sahip çıkılıp düşman için pkk aracı gerksiz, etkisiz hale getirilebilir, bu iş küresel meseledir ve ancak bu şekilde biter.Pkk ancak ve ancak bu şekilde biteceğini yapılan bütün iyileştirmelere rağmen şiddetin dozunu artırarak ispatlamıştır…
Yok İran’nın bize attığı ‘’kazık attı’’, ‘’kurnazca nanik yaptı’’, yok bu yüzden Heronlardan  yani anlık istihbarattan eksik kaldık (eylemi önlemede kullanılmaz anlık istihbarat…) ve diğer dünya ülkeleri 19.000 iha.lık filolara sahipken; neden ‘’iha. projemiz gecikiyor’’ gibi bir yapıcı eleştiriden çok,’İsrail baba’ bize Heron vermeyecek öldük bittik gibisinden saçmalayarak ‘Emre Usluluk’ yapacaksak , ‘’beceriksiz, komik MİT’’ şeklinde, İranla ilişkiyi keselim vs. şeklinde takılmaya devam edeceksek bu pkk kıyamete kadar sürer…
*Ve tarihten ilginç bir örnek sadece Azerbeycan değil, kafkasya; Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’nda müttefiki Osmanlıy’la nerdeyse savaşacak kadar kafkasyayı sevdiğini biliyormuydunuz, Edward J. Ericson’un Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı kitabından syf.201: ‘’…Rus ordusu 1917 sonbaharında Kafkaslar’da askerlerinin kuvveti kalmayıncabir bakıma ‘kendi kendini cepheden çekti’. Ruslar ordularını çektikleri için yeni bağımsızlaşan Ermenistan, Azerbeycan ve Gürcistan devletilerininorganize edilmesiyle oluşan zayıf federasyon Türklerle karşı karşıya bırakıldı. Ruslar Almanlarla Brest-Litosvk’da devam eden barış müzakerelerinde kendilerini kurtarmaya odaklanmışlardı. Bu yeni doğan  Kafkas cumhuriyetlerinden hiç birinin barış masasında temsilcileri olmadığı gibi Ruslar da onların güvenliklerini emniyet altına alacak her hangi bir çaba göstermediler. Ocak 1918’de Brest-Litovsk Anlaşması uygulanmaya başlandığında bu ülkelerin ne varlığı garanti altına alınmıştı; ne de Türkler onların toprak bütünlüğünü gözetmek zorundaydı. Bu Kafkaslarda ciddi bir iktidar boşluğu yaratıyordu…’’ Almanlar ise bu durumdan çok rahatsız olmuşlardı, görünürde, güya, Osmanlı’nın Kafkasya’yı işgali Brest-Litovsk’u tehlikeye atacaktı ama sayfa 201’de bunun yersiz olduğunu anlıyoruz; bu doğrudan Almanya’nın Kafkaslardaki emelleriyle ilgili olabilir, belki de Lenin’in Alman ajanı olduğu gerçeğiyle… Syf. 205-206: ‘’…Barış görüşmeleri tekrar 11 Mayıs 1918’de Batum’da başladı; fakat Vehip Paşa bugün Gürciztan olrak bilinen toprakların  büyük bir bölümüne sahip olmak istediklerine dair bir ültimatom verdi. Bir yandan delegeler konuyı tartışırken diğer yandan delegeler 3. Ordu durmaksızın ilerlemeyi sürdürdü
 Almanlar özellikle Türklerin taleplerinden rahatsız olmuşlardı ve Türklerin eski Rus topraklarında durmadan ilerlemeye devam etmesinden hoşnut değillerdi (Osmanlı’nın Kafkasların içlerine doğru yayılmasını Brest-Litovk Anlaşması’nın ciddi anlamda ihlali olarak göriyorlardı). Ne yazık ki Almanlar ittifak politikası yüzünden Türklerle etkili ilişkilerini devam ettirmek zorundaydılar ve Türk akınlarını durdurmak için hileli yollara başvurdular. Albay Kress von Kressentein Türk 8. Ordu görevinden ayrıldıktan sonra Alman diplomat Count von Schulenberg ile birlikte Tiflis’e gönderildi. Bu iki Alman mevcut problemi alışılmasık yoldan ama olabildiğince yaratıcı bir biçimde çözebilmek için Trans- Kafkas Federal Cumhuriyeti’nin  teyakkuza geçmiş liderleriyle hızlı şekilde müzakerede bulundular.
 27 Mayıs’ta federal cumhuriyetin Gürcü temsilcileri bağımsız bir Gürcistan devleti kurulacağını duyurdular. Kress ve Schulenberg de yeni kurulan bağımsız Gürcistan devletinin Alman mandasında olacağını bildirdiler. Türkler çok kızmışlardı, Vehip Gürcistan’ın hemen işgal edilmesini haber verdi. Alman nüfusu Gürcistan’da etkisini neredeyse hemen gösterdi, her yerde Alman ve Gürcü bayrakları yan yana dalgalanıyorlardı. Hatta Alman ordusu piyade bölüklerinin bir kısmını deniz yoluyla Kırım’dan Gürcistan limanı Poti’ye gönderdi. Müttefiki ile arasında büyüyen anlaşmazlıktan dolayı harekete geçen Enver Paşa ve yeni Genelkurmay Başkanı Alman Genaral Hans von Seeckt tansiyonu düşürmek amacıyla görüşmede bulunmak için Batum’a gittiler. Türklerin kuzeye, Gürcistan içine doğru ilerlemesi Alamn baskısı sonucunda geçici bir süre durdu…  ’’ Şimdi de yine sayfa 206’dan acaip bir alıntı: ‘’…Ermeniler ve Azeriler ilerleyen Türk kollarına karşıu taaruza geçtiler ve Kurdamir yakınında bir savunma hattı oluşturmaya çalıştılar. Fakat Halil’in 5.Tümeni Bakü’ye doğru atağa kalktı ve 27 Temmuz’da şehre hakim mevzileri ele geçirdi…’’ Alıntılarla anlatmak istediğim Azericiliğin daha doğrusu Aliyevcilik’in Almancılıktan pek te farkı olmadığı…

Tehlikeli ‘’Alman Aklı’’   yazıma da bakabilirsiniz